Türkiye'de Genç Olmak !

Saygı boş bir kelime değildir. Onun derin bir anlamı vardır. Ama bizim ülkemizde saygı çok yanlış anlamlandırılmaktadır. Bizde saygı sadece belli bir yaşa yada belli statüye gelmiş insanlara bahşedilir. Maalesef ki bu bizim ayıbımızdır. Saygı; çocukların, genlerin, işsizlerin, statü sahibi olmayanların hasret kaldığı bir davranıştır. Özelikle saygı Türkiye'de gençlere çok az verilir. 

Bugünkü yazımda gençlere Türkiye'de nasıl bakılıyor onu aktarmaya çalışacağım. Türkiye'de yaşayan bir genç olarak bu konuyu çok iyi bir şekilde aktaracağıma inanıyorum.

Türkiye'de genlik yaş aralığı bana göre 15 ile 20 yaş aralığı olmalıdır. Çünkü hayallerin sık kurulduğu, kimliğin tam anlamıyla oluşmaya başladığı, ideallerin ne olduğu, hayatımıza yön veren kararların önemli bir kısmının alındığı yaş aralığıdır. Belki 24 yaşını indirebiliriz , bu benim görüşümdür bilimsel bir deneye tabi tutulmamıştır.Bu yaşlarda büyükler bize her zaman "Gençliğin değerini bil, bir daha gelmez. Bu en güzel çağınızı , en deli çağınız gez, toz , eğlen.." gibi kalıplaşmış öğütler verirler.Ancak bu öğütler koca bir yalandır. Çünkü gençler o yaşlarda ne ekerlerse gelecekte onu biçeceklerdir. Hayatları ile ilgili en önemli kararları bu yaş aralığında verirler. Lise seçme, lisede bölüm seçme, üniversite seçme, en önemlisi olan ve geri dönüşü zor olan üniversitede bölüm seçme gibi çok zor ve önemli kararlar almamız gerekir. 

Bu dönemleri başarı ile atlatmamız lazım . Yani büyüklerin dedikleri gezip, tozmak bir hayal. Hele üniversiteye hazırlananlar için. Tabi ki gezip eğleneceğiz ama bu şansa kaçımız ne oranda sahibiz. 

Gençler için hayat tam bir maraton. Kendimizi at gibi hissetmemiz çok normal. Bazılarımız bu maratonu geçmek için insan üstü bir güç sergiliyor. Kimimiz çok hırs yapıp zarara uğruyor, kimimiz yolun başında yeniliyor ve yarışı bırakıyor, kimimiz ise ki en kötüsü olayı çok büyütüp hayatlarına son veriyor. Bu bence bu hayatta yapılacak en ama en aptalca iş. Değer mi sizce? Hayatta herkes başarılı olmak zorunda değil, Üniversite okumak zorunda da değil. Ki zaten ülkemizde alaylılar her zaman öndedir. Üniversite sınavı yüzünden kaç tane ölüm haberi aldık? Sadece basına yansıyanları sayalım... Ya basına yansımayanlar?!!! "Bu nasıl bir iştir?" Diye düşünmemek elde değil. Gençlerin nasıl bir melankoliye sürüldüğü, nasıl bir baskı altında kaldığı neden araştırılmıyor? Ya da araştırmalar neden artırılmıyor. Ben bir araştırma biliyorum. Üniversite sınavına giren bir genç , kalp ameliyatına giren bir adamdan daha heyecanlıymış. Daha kaç tane gencin çiçek açmadan göçmesine izin verecekler?
                         

 Keşke sorunlar sadece üniversite sınavını kazanmakla bitse. Masraflar... Hele il dışında bir üniversite okuyorsan masrafın tavana vurmuş demektir. Ben kaç genç biliyorum birinci yılını bitiremeden gittikleri üniversiteden maddi olanakların yetersizliği yüzünden geri dönen.O gençlerin evlerine döndüğünde sorunları bitmiyor. Daha sonra bir dizi bunalımlar onları rehin alıyor. Bazen bunalımlar daha güçlü geliyor. İl dışında okuyanlar çok daha ağır bir sınav veriyorlar. Ailelerinden ayrılar , bilmedikleri bir yerde yaşamaya başladıkları yetmiyormuş gibi birde hasret duygusu ile başa çıkmaya çalışıyorlar. Şu bir gerçek ki;" kimse bilmez" üniversite sınavını kazanmak , üniversite tercihi yapmaktan daha kolay olduğunu. O tercih dönemi asla anlatılmaz sadece yaşanır.

Gençlerin hayalleri vardır, birde bu gençlerin ailelerinin hayalleri vardır. Genelde bu hayaller birbiri ile çakışmaz. Bu kavga sınavdan önce başlamıştır zaten. Ancak dünyadaki en zor şey bir genci kararından döndürmektir. Aile er ya da geç gencin istediğini kabullenir. Ancak bu her zaman geçerli değildir. Bu genç ile hayalleri arasındaki bağın güçlü olup, olmadığı arasındaki ilişkiye bağlıdır.

Hadi üniversiteyi kazandın diyelim, istediğin bölümü seçtin diyelim. Basında haftada bir çıkan ;"Üniversite öğrencileri işsiz!" başlıklı haberler senin yakanı bırakır mı sanıyorsun? Hayır bırakmıyor! Her zaman beyninde bir köşede aklını fare gibi kemiriyor.


Ayrıca üniversite sınavının mevzuatı her yıl değişiyor. Gençler adapte olmakta güçlük çekiyor. Hiç kimse düşünmüyor mu acaba" Bu çocuklar hayatlarının kararlarını alacaklar, bu çocuklar hayatlarına bir yön verecekler "diye? Ayakkabı değişir gibi mevzuat değiştiriyorlar.

Ben bir sözel öğrencisiydim. Sınavda felsefe bölümü bendeydi ve sorularını ben çözüyordum. Ama gel gelelim felsefe öğrenciliğini eşit ağırlık öğrencileri okuyordu. Bu absürtlük ne, YÖK, MEB her neyse komedi filmi mi çekiyor? Eğer öyleyse çok berbat bir yönetmenler.


 İssiz gençler , okulu olmayan gençler bu insanlara kim sahip çıkacak.Bu gençler askeri maaşta,askeri bir hayat sürmek zorundalar mı? İnanın içinde bulundukları bunalım bazen hayatlarını karartan kararlar almaya , yanlış yollara girmeye sokuyor onları. Toplumun bakış açısını anlatmama gerek yok herhalde! Bunalım , melankoli onları çaresizliğe itiyor ve topluma, kendilerine, ailelerine zarar veriyorlar. Üniversiteler yetersiz. Stajlar çok gevşek ve alakasız. Alakasız derken bir fotoğraf öğrencisi et fabrikasına yollanıyor staj için, bunu kast ettim. Staja bu kadar az önem veren bir ikinci ülke var mıdır acaba? Okullar sahte staj dosyaları ile dolu okullar. Öğrenci staja birgün bile gitmeden , her gün geldiği gösteriliyor.
Bakınız Abbas Güçlü'nün bu konu hakkındaki engin düşünceleri"http://gundem.milliyet.com.tr/Milliyet.aspxaType=gundemYazarTumYazilarV4&AuthorID=67". Buna karşılık işverenler deneyimsiz eleman istemiyorlar. Buyurun bir zıtlık daha. Bazı meslek dallarında durum daha farklı öğrencilerin staj imkanları maalesef ki yok. Mesela iletişim öğrencileri. Bende onlardan biriyim :(

           
Maddi olarak gençlerin olanakları malumunuz. İnan bana o kadar yaratıcı ve zeki gençler var ki maddi yetersizlikten dolayı köreliyorlar. Hadi gel sen eğlen sayın çok bilmiş büyüyüm. Yol parası, yemek parası, kitap parası, dershane parası ... bitmiyor. Çok kolay konuşması... Ben oturduğum semtte yol parası nedeni ile okula gidemeyen öğrenciler gördüm. Gel sen git sinemalara, müzelere, sergilere , bienallere, gezilere...Sonra çocuklarımız kültürümüzden ve sosyal aktivitelerden çok uzak diye söylenin. Yeterli imkan var mı? Önce onu bir düşünün.


Ya kılık, kıyafet ile yargılanmamız. Gençler kendilerini ifade edebilmek için farklı görünümlere bürünüyor. Yırtık blue jeanlar, renkli saçlar, hızmalar ,metalik materyaller , rengarenk ayakkabılar.kotlar .boyalar....



Hiç düşündünüz mü bu gençler neden böyle yapıyorlar diye?Ben söyleyeyim; değer görmüyoruz, sevgisiz ve ilgisiz yetişiyoruz. Düşüncelerimiz sorulmuyor, değer görmüyor. Hocalar küçük görüyor, cesaretimiz annemizin terliği altında eziliyor. Kimse karşısına alıp, konuşmuyor. Yetmemiş gibi gözleriniz ile bize bir pislikmişiz gibi bakıyorsunuz. Genç olduğumuz için cahil, değersiz, iflah olmaz bir soytarı gibi görülüyoruz.

Evet , bazen bu düşüncenizi içinizde tutamıyor; toplu insanların içinde dile getiriyorsunuz "Ülkeyi bunlara mı bırakacağız?, Yazıklar olsun! Bu gençlik nereye gidiyor?" Ben söylerdim de gençliğin nereye gittiğini terbiyem müsade etmiyor. İstesen de istemesen de bu ülkeyi bize bırakacaksınız. 

Acaba devlet büyüklerinin demografik yatırım denen bir şeyden haberleri yok mu? Yok bence olsa böyle olmazdı. Avrupa ülkelerinde demografik yatırım en önem verilen yatırımdır. Avrupa özentisi biri değilimdir ama bu bir gerçek. 

Artık izin verin kılık, kıyafetimiz ile kendimizi ifade edelim. Artık var olduğumuzu görün ve biraz saygı duyun.Bir kişinin bile gençlere bakış açısı değişse ne ala!

Son olarak üniversite sınavı ile ilgili şunu söylemek istiyorum.Bir bakan geçenlerde sınavda her şey eşit dedi. Evet her şey eşit ama sınav öncesi her şey eşit mi? Liselerdeki eğitim kaliteleri eşit mi, her öğrenci dershaneye gidebiliyor mu? Bunun üzerinde düşünmesini isterim. Cem Yılmaz ile yazıma son vereceğim. "Maksadını bu kadar belli eder bir insan! Yerleştirme sınavı:!..." :)

0 yorum:

Copyright © 2013 Sinedünya and Blogger Templates - Anime OST.